28 Eylül 2009 Pazartesi

ÜNİTE-5 (7.SINIF) EKONOMİK VE SOSYAL HAYAT

Bazı Tarımsal Ürünlerin Ekim ve Üretimdeki Gelişmeler (DİE, 2003)


TIMAR SİSTEMİ

Tarih boyunca insanların yaşamında top­rağın önemi oldukça fazla olmuştur. Milletler yaşamlarını toprak üzerinde sürdürürler. Geçim­lerini topraktan elde ettikleri ürünlerle sağlarlar.

Dünyanın en büyük devletlerinden biri olan Osmanlı Devleti'nin, yaklaşık altı asır hüküm sürmesinde izlediği toprak sisteminin önemli bir payı vardır.

Osmanlı Devleti toprak sisteminde uygula­dığı politikayı kendisinden önceki Türk-İslam dev­letlerini örnek alarak oluşturmuştur. Tımarlar; eş­kinci, mustahfaz ve hizmet tımarı olmak üzere üçe ayrılmıştır.

Tımar sisteminin uygulanmasıyla;

Devlet, üretimi denetim altına almış ve sü­rekliliği sağlamıştır.

Eyalet askerleri bu sistem sayesinde yetişti­rilmiş, devamlı savaşa hazır bir ordu bulundurul­muştur.

Ülkenin bayındır hâle gelmesi, araziden daha iyi faydalanılması, askeri masrafların azal­tılması, böylece gelirin artırılması sağlanmıştır.

Tımar sistemiyle devlet, dirlik sistemi uygu­lanan yerlerde vergi toplama yükünden kurtul­muştur.

Bu sistemle ülkenin her tarafına yayılan askerler sayesinde köylerde bile güvenlik sağlan­mıştır.

Tımar sistemi ile merkezî otorite artırılmıştır.

İkta Topraklan

Geliri, hizmet veya maaş karşılığı olarak komutanlara, askerlere ve devlet memurlarına verilen topraktır.

Kendisine verilen toprağın vergisini topla­yan ikta sahibi paranın bir kısmı ile atlı asker bes­lerdi.

İkta sisteminin sağladığı faydalar;

Devlet hazinesinden para harcamadan bü­yük ve güçlü bir ordu oluşturulmuştur.

Üretimin artışı ve sürekliliği sağlanmıştır.

ikta sahipleri bulundukları bölgelerde idare ve güvenliği sağlamışlardır.

Devlet otoritesi en uzak bölgelere kadar yayılmıştır.

Osmanlı Devleti bu sistemi geliştirerek Tı­mar sistemini oluşturmuştur.

Osmanlı toplumunda ekonominin en önem­li kolu tarımdı. Tarım politikasını belirleyen en önemli uygulama tınlar sistemidir.

Bu sistemde toprağın mülkiyeti devlete, iş­leme görevi köylüye, vergisi sipahiye aitti.

Köylü, toprağı sürekli işlemek ve miras hakkını devam ettirebilmek için bazı yükümlü­lükleri yerine getirmek zorundaydı.

Bu yükümlülükler şunlardır:

Sebepsiz olarak toprağı terk edemezdi.

Öşür ve diğer vergileri sipahiye ödemek zorundaydı.

Toprağını sebepsiz olarak üç yıl üst üste boş bırakamazdı. Eğer bırakılırsa toprak kendisin­den alınırdı.

Bu yükümlülüklere karşı devlet de halkın gü­venliğini korumak ve düzeni sağlamakla görev­liydi. Vergiyi toplamakla görevli olan sipahinin de reayaya (halk) karşı yükümlülükleri vardı.

Bu yükümlülükler şunlardır:

Köylünün güvenliğini sağlamak

Üretim araçlarını temin etmek

Tohum ve gübre ihtiyaçlarının karşılanma­sında köylüye yardımcı olmak

Köylünün vergisini en kolay şekilde ödeme­sini sağlamak.

Tımar sistemi, zamanla bozulmaya başlamış ve bu uygulamaya ilk kez 1703'te Girit Adası'nda son verilmiştir. Ülkenin diğer yerlerinde uygulanan tımar sistemi ise 1812'den sonra araziler boş kal­dıkça uygulamadan kaldırılmıştır. 1839 yılında Tanzimat Fermanı ile bu sistem tamamen sona ermiştir.

Günümüzde insanların bazı yanlış uygulama­ları sonucu ülkemizde topraktan yeterince faydalanılmamaktadır.

İnsanların yapmış oldukları yanlış uygula­malardan bazıları şunlardır:

Tarım alanlarına yazlık sitelerin yapılması.

Fabrika ve sanayi tesislerinin atıklarının toprağa bırakılması,

Sulama kanallarının yanlış kullanılması

Ormanların tahrip edilmesi

Anızların yakılması sonucu toprakta yaşayan bazı canlı türlerinin ölmesidir.

Toprağın yanlış kullanılması sonucu insanlar ürün kıtlığından, su ve enerji yetersizliğinden ya­kınmaya başlamışlardır.

DEVLETLER NASIL GELİŞİR?

Ülkeler arasında veya ülke içinde kâr ama­cıyla yapılan alışverişe ticaret denir.

Ticarette ham madde kaynaklarına yakın olmak çok önemlidir. Çünkü bir ürün çok el de­ğiştirdiğinde bedeli artar.

ilk Çağ'dan itibaren devletler ticaret yol­larını kontrol etmek istemişlerdir. Bunun için dev­letler birbirleriyle savaşmışlar, aralarında anlaş­malar yapmışlardır.

Dünya ticaretinde önem kazanan yollar Kral Yolu, İpek Yolu ve Baharat Yolu'dur.

Kral Yolu

Kral Yolu, Lidyalıların başkenti Sardes'ten başlayarak doğuya doğru ülkemizin orta kuzey kısmından Irak'ın Musul şehrine varmakta, Bağdat şehrinden geçerek Mezopotamya'daki Ninova şehrine ulaşmaktadır.

Asya kıtasından getirilen ticaret malları Ege üzerinden gemilerle Avrupa'nın önemli liman­larına taşınmaktadır.

Lidyalılar Kral Yolu sayesinde ekonomik alanında önemli kazançlar elde etmişlerdir.

Lidyalılar ticaret sayesinde komşu devlet­lere göre bilimde, sanatta ve teknolojide üstün bir konuma gelmişlerdir.

Lidyalılar tüccar bir toplumdu. Sosyal taba­kalar içerisinde tüccarlar, asiller ve büyük zenginler üst sıralarda yer almıştır. Bu da toplumun ekono­mik olarak gelişmesine katkı sağlamıştır.

Baharat Yolu

Baharat Yolu Hindistan'dan başlamaktadır. Uzakdoğu ülkeleriyle Batı ülkeleri arasında önemli bir görev üstlenmiştir.

Baharat ürünleri önceleri Asya ülkelerinde kullanılmaktaydı. Daha sonraları ise Avrupa ülke­lerinde de kullanılmaya başlayınca bu ürünlerin önemi artmıştır.

Baharat ürünleri pahalı olduğundan ancak zenginler satın alabilmekteydi.

Baharat ürünleri Avrupa'ya iki yolla ulaş­maktaydı. Bunlardan birincisi Orta Asya üzerinden geçen ipek yol’uydu. Diğer yol ise Hindistan ve Seylan'dan Kızıldeniz'deki Akabe Körfezi'ne, Ye­men kıyılarına ya da Basra Körfezi'ne gelen deniz yoluydu. Bu kıyılardaki limanlarda, gemilere bo­şaltılan baharat, kara yoluyla Fenike ve Filistin kıyılarına, Mısır'dan İskenderiye’ye ve Karadeniz'e ulaştırılırdı. Oradan deniz yoluyla Avrupa'ya ta­şınırdı.

Baharat Yolu Bağdat'tan itibaren ipek Yolu ile birleşerek devam etmektedir.

Fatih Sultan Mehmet zamanında ipek Yolu'nun denetimi Osmanlı Devleti'nin eline geçmiş­tir.

Yavuz Sultan Selim döneminde de Baharat Yolu'nun güvenliği Osmanlıların eline geçmiştir.

Osmanlı Devleti'nin eline ipek ve Baharat yollarının denetimi geçince Avrupalılar yeni yollar bulmak amacıyla coğrafi keşiflere yönelmişlerdir.

COĞRAFİ KEŞİFLER

Avrupalıların çeşitli nedenlerle XV. yüzyılın sonunda bilinmeyen yerleri keşfetmek için yaptıkları gezilere coğrafi keşifler denir.

Nedenleri:

Avrupalıların doğu ülkeleri gibi zengin olabilmek amacıyla yeni ticaret yolları arama­ları,

İstanbul'un fethinden sonra Türklerin Doğu ticaret yollarına hakim olmaları,

Avrupalıların açık denizlere çıkma ihtiyacı hissetmeleri,

Avrupa'da değerli madenlerin az bulunma­sından dolayı kralların (İspanyol, Portekiz) gemici­leri desteklemeleri,

Avrupalıların Hıristiyanlık dinini yaymak istemeleri,

Avrupalıların dünyayı tanımak istemeleri,

Avrupalıların pusulayı öğrenmeleri, gemi­cilik ve coğrafya bilgilerinin artmasıdır.

Keşifler

Portekizli gemici Bartelmi Dias, Afrika'nın güney ucundaki Ümit Burnu'nu keşfetti (1486).

İspanyol gemici Kristof Kolomb dünyanın yuvarlak olduğuna ve daima batıya gidilirse Hin­distan'a ulaşılacağına inanmaktaydı, ispanya'dan Atlas Okyanusu'na açıldı. Amerika kıtasına ulaştı (1492), buranın Hindistan olduğunu zannetti.

1507'de Amerika Vaspuçi buranın yeni bir kıta olduğunu keşfetti. Yeni kıtaya Amerika adı verildi.

Portekizli gemici Vasko Da Gama Ümit Burnu'nu dolaşarak Hindistan'a ulaştı ve Hint De­niz Yolu'nu keşfetti.

Portekizli Mücellan 1519'da dünyanın yuvarlak olduğunu ispatlamak için Atlas Okya­nusu'na açılarak Büyük Okyanus'a ulaştı. Filipinler'de ölünce arkadaşı Del Kano tarafından dünya turu tamamlandı (1522). Böylece, dünyanın yu­varlaklığı ispatlandı.

Kesiflerin Sonuçları:

Keşifler dünya tarihinde önemli sosyal, si­yasal, ekonomik ve dini değişikliklere neden ol­muştur. Bu durum keşiflerin evrensel yönünü orta­ya koymaktadır.

Eski ticaret yolları değişti, ipek ve Baharat yollarının denetimi Avrupalıların eline geçti.

islam dünyası ekonomik yönden zayıfladı.

Keşfedilen yerlere özellikle Amerika'ya Avrupa'dan birçok insan göç etti.

Amerika kıtasının eski bir medeniyet merke­zi olduğu öğrenildi.

Akdeniz limanları eski önemini kaybetti.

Atlas Okyanusu limanları önem kazandı.

Keşif yapan milletler, keşfettikleri ülkeleri ele geçirerek sömürge imparatorluklar kurdular.

Keşfedilen ülkelerde bol miktarda bulunan altın ve gümüş gibi madenler Avrupa'ya getirildi.

Ticaretle uğraşan burjuva sınıfı zenginleşti.

Burjuvalar, soyluların topraklarını satın ala­rak soyluların önemini kaybetmelerine neden oldu.

Zenginleşen Avrupalılar, Rönesans'ın doğ­masına ortam hazırladı.

Hıristiyanlık yayıldı. Kilise ve din adamlarına duyulan güven azaldı.

Coğrafi keşifler evrensel bir olay olduğu için birçok toplumu etkilemiştir.

Coğrafya bilgisinin artması

Pusulanın geliştirilmesi

İpek ve Baharat yollarının Müslümanların eline geçmesi

Yukarıdaki gelişmeler aşağıdakilerden han­gisinin meydana gelmesine neden olmuştur?

A) Rönesans hareketleri

B) Reform hareketleri

C) Coğrafi keşifler

D) Sanayi inkılâbı

Yukarıda verilen gelişmeler coğrafi keşiflerin meydana gelmesine neden olmuştur. Doğru yanıt C seçeneğidir.

KAS GÜCÜNDEN MAKİNE GÜCÜNE GEÇİŞ

Avrupa'da Rönesans hareketleriyle bilimsel gelişmeler başladı ve sonraki dönemlerde de de­vam etti.

Avrupalı bilginler, pratik bilgiler üzerinde çalışmalar yaptılar. Bu gelişmeler sonucunda bi­lim ve teknoloji ilişkisi sanayi inkılâbının doğması ortam hazırladı.

Sanayi İnkılâbı

El ve kas gücü yerine makinelerden faydalan­ma işine denir.

Nedenleri:

Sanayi inkılâbı 1950'de İngiliz James VVatt'ın buhar gücünü keşfetmesiyle tüm dünyaya yayılan teknolojik gelişme hareketidir. Bu teknoloji ilk olarak dokuma sektöründe kullanılmaya başlandı. Sonraki yıllarda ulaşım, madencilik, taşımacılık gibi alanlarda da kullanılmaya başlandı.

Sanayi inkılâbına kadar üretim insan ve hayvan gücüne dayanmaktaydı. Bu da doğal olarak hem zaman hem de daha fazla güç kay­bına neden olmaktaydı.

İngiltere'de başlayan makineleşme kısa sü­rede diğer ülkelere yayıldı. Fransa, Hollanda, Al­manya ve Avusturya'da sanayi hızla gelişti.

Sonuçları:

insan gücünün yerini makine gücü almıştır. Küçük imalathaneler, yerlerini büyük fabri­kalara bırakmıştır.

Buhar gücüyle çalışan lokomotifler ve çelik gemilerin yapılmasıyla ulaşımda büyük ilerlemeler sağlanmıştır.

Pazar ve ham madde ihtiyacı artmıştır. Sömürgecilik gelişmiştir,

işçi sınıfı ortaya çıkmıştır.

Teknolojik gelişmeler sonucunda yeni yol­lar ve kanalların açılmasıyla (Panama ve Süveyş kanalları gibi) uluslararası ticaret canlanmıştır. Avrupa'da refah düzeyi yükselmiştir.

Köyden kente göç başlamıştır.

!. Dünya Savaşı'na neden olmuştur,

İşçi ayaklanmaları başlamıştır.

Kapitalizm, sosyalizm ve emperyalizm gibi akımlar doğmuştur.

Sanayi inkılâbı sonucunda günlük hayatta kul­landığımız birçok sanayi ürünü hayatımızı kolay­laştırmıştır. Evlerimizdeki elektronik eşyalar, giysi­ler, kırtasiye malzemeleri bunlardan bazılarıdır.

Avrupa'da sanayi inkılâbıyla birlikte küçük atölyeler yerlerini büyük fabrikalara bırakmış, bu durum üretimin artmasına neden olmuştur.

Sanayi inkılâbıyla birlikte fabrikalar için gerekli ham madde ihtiyacının artması aşağı-dakilerden hangisine neden olmuştur?

A) İpek ve Baharat yolları önemini kaybet­miştir.

B) Soylular güç kaybetmiştir.

C) Devletlerarası sömürgecilik yarışı hızlan­mıştır.

D) Osmanlı Devleti'nin ihracatında artış ol­muştur.

Sanayi inkılâbı sonucu devletler ham madde ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla sömürgecilik yarışına girmişlerdir. Doğru yanıt C seçeneğidir.

Sendika

İşçilerin veya işverenlerin iş, kazanç, toplumsal ve kültürel çıkarlarını korumak ve geliştirmek için aralarında kurdukları birliğe sendika denir.

Sendikalar, işçilerin ekonomik, sosyal ve toplumsal haklarını korur.

Sendikalar işçilerin birlik ve beraberlik için­de; dil, din, ırk ve inanç farkı gözetmeksizin bir araya geldikleri örgütlerdir.

HİÇ BİTMEYEN DESTEK

Bir hizmetin gelecekte de yapılması için bel­li şartlarda ve resmi bir yolla ayrılarak bir kimse tarafından bırakılan mülk veya para olarak tanım­lanır.

Osmanlı Devleti'nde toplumun bazı ihtiyaç­larının karşılanması ekonomik durumları iyi olan kişilerin kurdukları vakıflara bırakılmıştır.

Tarihin seyri içinde vakıflar; sosyal, ekono­mik, eğitim, sağlık, sanat, mimarî, ulaşım ve ba­yındırlık alanında önemli rol oynamıştır.

Osmanlı Devleti'nde başta padişahlar ol­mak üzere hanedan üyeleri yüksek dereceli devlet görevlileri çeşitli vesilelerle vakıflar kurmuşlardır. Böylece devlet birçok hizmeti para harcamadan yerine getirebilmiştir.

Vakıflar yoluyla;

Anadolu ve Rumeli'deki şehir, kasaba ve köylerin büyümesi ve bayındır hâle getirilmesi kolaylaşmıştır.

Kurulan imaret, medrese, cami, mescit vb. yapılarla belde ve semtlerin oluşması sağlanmıştır.

Vakıflar tarafından devletin egemen olduğu bölgelerde ulaşım, haberleşme ve taşımacılık, yol yapımı gibi alanlarda çalışmalar yapılmıştır. Ay­rıca yollar, kervansaraylar ve hanlarla desteklen­miştir.

Vakıflar, bütün eğitim ve sağlık kurumları­nın finansmanı için önemli bir kaynak olmuştur.

Vakıflar, devletin askeri yükünü de hafiflet­miştir.

Vakıflar ticaret hayatının gelişmesi, kolay­laşması ve ortak giderlerin karşılanması ile sosyal yardımlaşmada etkili olmuştur.

Yönetim ve adalet teşkilatındaki bozulma­lara paralel olarak vakıflar da etkinliklerini kaybet­meye başlamıştır.

II. Mahmut tarafından 1826da Evkaf Neza­reti kurularak bütün vakıflar bu bakanlığa bağ­lanmıştır.

NASIL EĞİTİM GÖRDÜLER?

Ahilik

XIII. yüzyılın ilk yarısından XIX. yüzyılın ikinci yarısına kadar Anadolu'da, Balkanlarda ve Kı­rım'da yaşamış olan Türk halkının sanat ve meslek alanında yetişmelerini, ahlaki yönden gelişme­lerini sağlayan bir kuruluştur.

Ahi kelimesinin kardeş, arkadaş, yaren, dost, yiğit anlamına geldiğini söyleyebiliriz.

Ahilik; birbirini seven, birbirine saygı duyan, yardım eden, fakiri gözeten, yoksulu barındıran; işi kutsal, çalışmayı ibadet sayan; din ve ahlak kurallarına sıkı sıkıya bağlı esnaf ve iş teşkilatıdır.

Selçuklular döneminde bütün esnaflar mutlaka kendi meslekleriyle ilgili bir esnaf lon­casına üye idi. Lonca üyeleri arasında sıkı bir da­yanışma ve karşılıklı denetim vardı.

Ahilikte, usta-kalfa-çırak uygulaması vardı. 12-13 yaşındaki çocuklar velilerinin izniyle bir sanat faaliyeti gösteren ustanın yanına çırak ola­rak verilirdi.

Çocuğu önceleri ayak işleri ve kolay işlerde görevlendirilen usta, onun çalışkanlığı ve dürüst­lüğü hakkında fikir sahibi olurdu.

Çıraklar belli bir süre çalıştıktan sonra us­tası tarafından iyice tanınır böylece kalfalık gru­buna yükseltilirdi. Çırak ustalık unvanını alırken tören yapılırdı. Tören sonunda usta adayına destur denilen belge verilirdi.

Ahilik teşkilatının kurucusu olan Ahi Evran (1171-1262) Anadolu'ya gelerek Kayseri'ye yer­leşmiş ve halkı irşad görevine başlamıştır. Kayse-ri'de dericilikle (debbağ) geçimini sağlamıştır.

Ahilik teşkilatı sayesinde Anadolu'da Rum­lar ile Ermenilerin elinde bulunan sanat ve ticaret hayatına zamanla Türklerde katılıp söz sahibi ol­muşlardır.

Ahiler, yaptıkları zaviyelerde Müslüman tüccar ve esnafın ahlaki terbiyesi ile uğraşmışlardır.

Ahiler, Söğüt civarında gelişmekte olan Osmanlı Beyliği'nin emrine girmişlerdir.

Doğudan gelen Türkmen erkeklerini Ahi erkekleri, kadınları da Fatma Bacı'nın yetiştirdiği "Bacıyan" grubu terbiye etmiştir. Böylece, üç kı­tada altı asır at koşturacak olan, istikbaldeki Os­manlı neslinin temelini atmışlardır.

Bu esnada itibarlı bir ahi olan Şeyh Edebali, Osman Gazi ile yakın ilişkiler kurup kızını ona vermiştir.

Ahiler zaman zaman devletin yükünü de hafifletmişlerdir. Bursa'yı Düzmece Mustafa'nın hücumundan korumuşlardır. 1360 yılında idareleri altındaki Ankara'yı Sultan I. Murat'a teslim et­mişlerdir.

OSMANLI DEVLETİ'NDEKİ EĞİTİM KURUMLARINI TANIYALIM


Osmanlı Devleti'nin bünyesinde bu hizmet­leri hakkıyla yapmış, sanat ve ticaret hayatını Osmanlının maddi ve manevi yapısına göre dü­zenlemiş olan Ahilik teşkilatı İngilizlerin destekle­diği Mustafa Reşit Paşa'nın hazırladığı Tazminat Fermanı'ndan sonra, büyük bir sarsıntı geçirmiş ve eski işlevini kaybetmiştir. Loncalar

Lonca, belli bir iş kolunda usta, kalfa ve çırak­ları içine alan dernek veya sanayi öncesi toplum­larda ürünün kalitesini veya fiyatını denetleyen ayrıca mesleki eğitimi planlayıp yürüten örgüt olarak tanımlanabilir.

Loncaların Başlıca Görevleri:

Ürünlerin kaliteli yapılmasını sağlamak ve fiyatları belirlemek

Esnafla devlet arasındaki ilişkileri düzen­lemek

Üyelerinin zararlarını karşılamak ve kredi sağlamak

Halka mesleki eğitim vermektir.

Esnaflar arasındaki yardımlaşma ve daya­nışmayı sağlamak.

Osmanlı Devleti'nde Loncaların başlıca gö­revleri şunlardır:

I. Esnaflar arasındaki yardımlaşma ve daya­nışmayı sağlamak.

II.Halka meslekî eğitim vermek.

III. Esnaf ve halk arasındaki ilişkiyi düzen­lemek.

IV. Ürün kalitesini arttırmak ve fiyatları belir­lemek.

Yukarıdaki bilgilerden hangilerinin üre­timde kaliteyi arttırdığı söylenebilir?

A)\-\\ B) II - III

C) II - IV D) III - IV

II ve IV'te verilen yargıların üretimde kaliteyi arttırdığı söylenebilir.

. Doğru yanıt C seçeneğidir.

Medrese

Osmanlı Devleti'nin dayandığı sistemlerin te­mel düşüncesini veren eğitim-öğretim sisteminin temel kurumu medreselerdir. Medrese sözcüğü ders okutulan yer anlamındadır.

Türkler, Anadolu'ya gelmeden medrese kurmuşlardır. Büyük Selçuklu Sultanı Melikşah döneminde Nizamiye Medresesi kurulmuştur.

Nizamiye Medresesi, dünyanın ilk üniversi­tesi sayılmaktadır.

Türkiye Selçuklu Devleti döneminde de birçok bilgin, edebiyatçı ve mutasavvıf Anadolu'ya davet edilmiş, Anadolu bilim ve sanat merkezi hâline getirilmiştir.

Osmanlı Devleti, Türkiye Selçuklu Devleti'ni örnek alarak ilk medreseyi Orhan Bey döne­minde iznik'te kurmuştur.

Davud-ı Kayseri bu medreseye baş müderris olarak atanmıştır.

Medrese eğitimi almak için yaş şartı yoktu. Fakat genç ve bekar öğrenciler tercih edilirdi.

Medreselerde bir müderris en fazla 20 öğ­renci okuturdu.

Medrese öğrencileri sınav sonucu tespit edilirdi.

Seçilen öğrenciler yetenek ve zekâlarına göre ayrı sınıflarda eğitim görürlerdi.

Medreselerin yüksek bölümü (bugünkü üniversite) ücretsiz ve yatılıydı.

Medreselerde öğrencilerin bütün ihtiyaçları bağlı oldukları vakıflar tarafından karşılanırdı.

Medresenin yüksek bölümünden mezun olanlar medrese hocası (müderris, kadı veya yö­netici) olurdu.

Medreselerde okutulacak dersler ihtiyaç dikkate alınarak yetiştirilmesi hedeflenen gruplara göre belirlenirdi.

Medreselerde belirlenen programlara göre İslami bilimler, matematik, geometri, mantık, tıp, felsefe, tarih, coğrafya, fizik, kimya, tabiat bilimleri vb. okutulmaktaydı.

Osmanlı medreseleri kuruluş döneminden Tanzimat'a kadar ülkenin bilim ve adalet hayatı­na, önemli ölçüde de yönetime hakim olmuştur. Batıdaki gelişmelere ayak uyduramayan medre­seler Tanzimat'tan sonra gelişmeyi engelleyen kurum hâline gelmiştir.

Medreselerin Bozulma Nedenleri:

Müsbet bilimlerin giderek daha az okutul­ması

Kanunlara aykırı olarak medreselere müda­hale edilmesi

Medreselerle ilgilisi olmayanlara müder­rislik verilmesi ve ulema çocuklarına daha beşikte iken müderrislik payesi verilmesidir.

Osmanlı Devleti'nde Bazı Medreseler ve Kuruluş Yılları

1330 İznik Medresesi

1335 Bursa Medresesi

1385 Hüdavendigar Medresesi

1399 Yıldırım Medresesi

1413 Edirne Eski Cami

1471 Fatih Medresesi

1557 Süleymaniye Medresesi

Enderun

Devlet memuru, idareci, komutan ve sanatkâr yetiştirmek amacıyla kurulan bu saray okulu II. Murat döneminde Edirne Sarayı'nda açılmıştır.

II. Murat Dönemi'nde, "Devşirme Kanu­nu"'ile ihtiyaca göre, üç beş senede bir Müslüman olmayan halktan 8-20 yaş arasındaki sağlıklı ve kuvvetli erkek çocukları. Acemi Oğlanlar Ocağı'na alınmaktaydı. Devşirilen gençlerin zeki ve kabiliyet­li olanları saraya alınır, burada açılan Enderun Mektebi'nde eğitilirdi.

Osmanlı Devleti'nde Hıristiyan ailelerden devşirilen küçük çocuklar önce Müslüman Türk ailelerinin yanında yetişir, sonra Acemi Oğlanlar Saray ve Kışlalarında eğitim görürlerdi. Buradaki eğitimden sonra "çıkma" adı verilen dağıtıma tabi tutularak çeşitli askeri gruplara gönderilirlerdi. Bu gruplarda kabiliyet ve üstün yetenek göste­renler daha yüksek seviyede eğitilmek üzere En­derun'a alınırdı.

Enderun'da iyi eğitim almış gençler, nitelikli devlet adamı veya usta sanatkâr olarak yetiştirilir­lerdi.

Enderun'da eğitim ve Öğretim birbirini iz­leyen yedi odada verilirdi.

Enderun'da eğitim dört konu üzerinde top­lanmıştır.

1. Beden eğitimi

2. Uygulamalı saray işleri eğitimi

3. Yeteneklerine uygun bir sanat eğitimi

4. Teorik olarak İslami bilgiler eğitimi

Öğretim teorik ve uygulamalı olmak üzere iki şekilde yapılmaktaydı.

Uygulamalı olanlar, saray ve protokol hiz­metleri, güreş, atlama, meç ve ok atma gibi spor çalışmaları hat sanatı, müzik ve bunun gibi güzel sanatlardır.

Teorik olanlarda; Türkçe, Arapça, edebiyat, tarih, fen bilimleri, matematik ve İslami ilimlerdir.

Enderun mektebi, Osmanlı devlet hayatına çok sayıda sadrazam, vezir, yüksek rütbeli asker hattat, vaiz, müzisyen, ressam ve minyatür ustası yetiştirmiştir.

MESLEĞİMİ NASIL SEÇMELİYİM?

Meslek

Bir kimsenin geçimini sağlamak için yaptığı sürekli iştir.

Toplum hayatında hiçbir meslek diğerlerin­den üstün değildir. İnsanlar yaşamlarını sürdüre­bilmek için her mesleğin hizmetinden yararlanma ihtiyacı duyarlar.

Bireyler mesleklerini seçerken ilgi duyduk­ları ve hoşlandıkları alanlara yönelmelidirler.

Aileler, çocukların seçecekleri mesleklere müdahale etmemeli, ilgi duydukları alanlara saygı duymalıdır.

Kişi gelecekteki mesleğini seçerken şu so­rulara yanıt vermeli, daha sonra seçimi gerçek­leştirmelidir.

Neler yapabilirim?

Neleri yapmaktan hoşlanırım?

Nasıl bir karaktere sahibim?

Kazancı nasıl?

Özellikle ilköğretim okullarının 7 ve 8. sınıf­larında öğrenciler meslekler hakkında bilgilendiril­meli ve gerekli yönlendirmeler yapılmalıdır.

Okullar bizi hayata hazırlayan laboratuar görevi görmektedir. Gelecekte karşılaşacağımız sorunları önceden görme ve çözüm yolları geliş­tirme becerisi okullarda kazanılır. Meslek seçer­ken nelere dikkat edeceğimiz konusunda bizi bi­linçlendirir.

Coğrafî keşifler ile Doğu Batı arasındaki ti­caret yolları değişmiş, Akdeniz limanları önemini kaybetmiştir.

Bunun sonucu olarak;

I. Osmanlı

II. Portekiz

III.Venedik

IV.İngiltere

gibi devletlerden hangilerinin zarar gör­düğü söylenilebilir?

A) I ve II

B) I ve III

C) I ve IV

D) III ve IV

Akdeniz limanlarının önem kaybetmesi Os­manlı Devleti'yle Venediklilerin ticari yönden zarar görmelerine sebep olmuştur.

Doğru yanıt B seçeneğidir.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.